1
Viyana sokaklarında son kez yürüyordum. Beş yıldan sonra burayı terk etmek çok zor olacaktı benim için. İlk Melike sayesinde girmişti bu fikir aklıma. Biz ortaokul sondan beri arkadaştık. Arkadaşlığımız One Direction ile başlamış ve sonrasında çok yol kat etmişti. Melike Viyana'da doğmuştu ve o oradayken hep görüntülü konuşurduk, bana fotoğraflar atardı. Kısa sürede üniversiteyi okumak istediğimiz ülkeye dönüşmüştü. Hele en iyi konservatuarlardan birinin orada olduğunu öğrendiğimde çıldırıyordum. Şunu itiraf etmem gerek Melike olmasaydı o dil sınavını çok zor geçerdim. Beni iyi ki zorlamış ve "Almanca konuşmazsan seninle konuşmam." demişsin.
Anlayacağınız üzere hayallerimizi gerçekleştirdik. Sınav sonuçları açıklandığında o kadar gergindik ki hiçbir şekilde kabul mektuplarını açamamıştık. En son Melike'nin annesi gelip açmış ve bize okumuştu. Sonuçların olumlu olduğunu duyduğumuz an basmıştık çığlığı. Biraz fırça yesek de herkes aşırı sevinmişti. İstediğimiz üniversite ve bölümler farklı olsa da birbirlerine çok yakındılar. Her şeyi iki yıl öncesinden ayarlayıp o şekilde çalışıştık. Biliyorum biraz takıntılıyız ama bunu yapıp gaza gelmeseydik bize kimse ders çalıştıramazdı.
Sonuç olarak ben konservatuarı Melike'de insan hakları ve ek olarak organizasyon ve planlama bölümünü kazanmıştı. Benim amacım baterist olmaktı, o ise menajer veya organizatör olmak istiyordu. Bağlantılı işler istiyorduk evet biliyorum. İş bulması fazlasıyla zor olan işler ama bunları düşünmemiştik. Ailemiz bizi desteklemişti sonuçta, ayrıca küçüklüğümüzden beri ne olacağımızı bağıra bağıra söylediğimiz için alışmışlardı artık.
Sonrasında Viyana'ya taşındık. Melike zaten çift vatandaştı ben de öğrenci olarak kalıyordum. Zaten bir yıl da tecrübeye ayıracağımız için vatandaş sayılır duruma gelecektim.
Evimiz tatlı sevimli ve minik bir şeydi. İki odalı, ikimizin de okuluna yakındı. Bu evi bulmak için tüm yaz bilgisayar başında ilan aramıştık. Yusuf'un, kendisi benim uzaktan akrabam ve Melike ve benim yakın arkadaşımızdır, yardımı çok olmuştu. O da bizimle gelmeyi düşünmüştü ama Rusya'ya bir kere gidince orada okumak istediğine karar vermişti. Eve başlarda alışamasak da Yeter teyzenin -Melike'nin annesi- yardımıyla ve ziyaretleriyle güzel bir aile ortamı oluşmuştu. Her yaz önce Melike'nin ailesine uğrardık. Viyana'da oldukları için zaten çoğu zaman görüşüyoruz ama ablası sadece yazın orada olurdu ve inanın bu fırsatı asla kaçırmak istemezsiniz. O kadar eğlenceli ve tatlı bir aile ortamı oluyor ki içinde kayboluyorsunuz. Sonrasında ise İstanbul'a döneriz bir aylığına. Yusuf da o sıralar İstanbul'da olur ve büyük aile pikniği yaparız. Babamlar, amcamlar, abimler herkes toplanır ve en karmaşık konuların döndüğü o garip aile pikniği yapılır. Melike de hem Yusuf hem de benim sayemde aileden biri olmuştu tabii ki. Tıpkı bizim de onun ailesinin bir parçası olduğumuz gibi. Biz Viyana'da neler yaptığımızdan bahsederdik, Yusuf Rusya'daki bol maceralı anılarını anlatırdı ve her zamanki gibi annemler bir gün bizi ziyarete geleceklerini söylerlerdi. Yeter teyzeler annemlerin oradaki gözü kulağıydı. Aralarından bilgi sızmazdı.
Kimi zaman evde açlık krizi geçirdik, kimi zaman işten atıldık ve sınava son gün çalışıp bir puanla okulu bitirdik. Zor olsa da çoğu eğlenceli ve harika zamanlardı. Üniversiteden harika arkadaşlar edinmiştik. Melike'yi her hafta sonu zorla arka sokakta garffiti yapmaya götürürdüm. Yakalanacağız ve başımız derde girecek diye tırssak da gelenekmiş gibi devam ettirdik. Bazen o ders çalışırken bateri çaldığım için kavga çıkardı ama yemek yapıp barışırdık. Okul bittikten sonra ben bir barda çalmaya başladım. Melike de bir ajansta staj yapıyordu. Gelirimizi sağlıyor ve bir şekilde yaşıyorduk. Ta ki kriz çıkana kadar. Benim çalıştığım bar bir anda kapatıldı, ardından graffiti yaparken yakalandığım için bir günlüğüne nezarethaneye girdim. Sonra yasal bir şekilde yaptığım ortaya çıktı ve bir uyarı alıp çıktım. O sırada da Melike'nin çalıştığı şirket batma seviyesine gelmişti. Bir anda her şey çöküşe geçmişti.
Sonuç olarak İstanbul'a geri dönmek tek çaremiz oldu. Biraz ailemizin yanında kalacak sonrasında ise bir iş bulup bir daire kiralayacaktık. Planımız buydu. Tüm kolilerimizi toplamıştık. Ev sanki ilk gün görmeye geldiğimiz gibi boştu. Duvarlara astığımız posterleri çıkartmak bizi en çok üzen şeylerden biri olmuştu. Her bir posteri yanlışlıkla yırttığımızda ağlayacak duruma geliyorduk. Şu an ise elimizde bavullar ve salonun ortasında kamyona taşınmayı bekleyen eşyalarla boş eve bakıyorduk. İkimiz de dokunsan ağlayacak durumdaydık. Yusuf, Melike'nin abisi ve Yeter teyze yanımıza gelmişti. Bize destek olmak için buradaydılar.
Bir anda omzumda bir el hissettim ve sonra acı dolu bir kafa tokuşturması. Bunu yapan Yusuf'tan başkası olamazdı. İki elini ikimizin omuzlarına atmış ve bizi birbirimize doğru çekmişti, doğal olarak da çarpışmıştık. "Üzülmeyin be güzellerim! En azından memlekete dönüyorsunuz." Melike ile aynı anda ona "o" bakışı attığımızda ellerini omzumuzdan çekti. "Tamam sakin olun bir şey demedim."
"Memleketmiş. Burası benim memleketim oğlum!" Melike Yusuf'un koluna vurarak söylenmişti. Yusuf hemen geri kaçıp ataktan kurtulmuştu. Yusuf tam ağzını açmıştı ki Melike'nin abisi yanımıza geldi.
"Evet kızlar her şey taşındı, sadece bavullarınız var. Onları da arabaya koyacağız zaten." Melike ile birbirimize acı dolu anlamlı bir bakış attık.
"Ya ben gitmek istemiyorum!" Diye isyan ettiğimde Melike de dayanamadı ve bir anda Osman abinin üzerine atlayıp ağlamaya başladık.
"Kızlar sakin olun, bir saniye." Bizi itmeye çalışmıştı ama biz daha sıkı sarıldık. "Yusuf yardım etsene evladım." Yusuf beni belimden tutup zar zor ayırdı. Osman abi de Melike'yi kendinden ayırdığında Yeter teyze gelmişti.
Bizim ağlayan yüzümüzü görünce burukça gülümsedi. "Ah benim bahtsız kızlarım. Kalaydınız keşke az daha. Ne güzeldik böyle." Kollarını açtı ve biz de hemen koşup sarıldık. "Kıskandım." Dedi Osman abi. Bu bizi biraz da olsa güldürmüştü.
"Bana bakın bakıyım." Ağlamaklı yüzlerimizle Yeter teyzeye baktık. "Sizin için hayırlısı buymuş demek ki çocuğum, bakın ben inanıyorum siz orada harika işler başaracaksınız. Tamam mı?" Biz sakince kafamızı salladık. "Oy benim tatlı kızlarım." Bize tekrar sarıldı. "Silin bakayım şu yüzünüzü, heh şöyle. İnsana benzediniz şimdi." Osman abi ve Yusuf kahkaha atınca biz de istemsizce gülmüştük. Ah tanrım bu ortamı çok özleyeceğim.
Biz dışında herkes evden çıktığında eve veda etmek için biraz zaman istemiştik. Aslında gideceğimiz zamanı geciktirmek için yapılmış masum zayıf bir plandı. "Ne anılar yaşadık burada." Dedim evin her bir köşesini aklıma kazımaya çalışarak.
Melike ağlamaklı bir gülümsemeyle "Evet, bak hatta şurada ilk gün taşındığımızda yerde uyuya kalmıştık." dedi. Burukça güldüm. "Evet hatırlıyorum, ellerimizde toz bezleri vardı." Üzgün bir kahkaha attık.
"Peki kapının hemen önüne Naill'ın posterini astığımızı hatırlıyor musun?" Aklıma gelir gelmez kahkaha atmaya başlamıştım. "Güllü olan fotoğrafıydı, eve gelenlerin içi açılsın demiştik hatta." Buna daha da gülmüştük. Hem ağlamaktan hem de gülmekten göz yaşlarımız akıyordu.
"Burayı özleyeceğim."
"Çok!" "Çok."
"Kızlar hadi! Uçağı kaçıracağız!" Yusuf'un sesi duyulduğunda bu anı daha fazla uzatamayacağımızı anlamıştık. Bitmişti. Buradaki zamanımız bu kadarmış demek. Yavaşça kapıyı çektik ve son kez kapıyı kilitledik. Derin bir nefes aldık ve merdivenleri inmeye başladık. Her adımda anılarımızdan bir adım daha uzaklaşıyorduk. O güzel zamanlar film şeridi gibi geçiyordu gözümüzün önünden. İçimden hep İstanbul bizim için çok güzel olacak diye geçiriyordum. Güzel geçecek. Yeni bir hayat.
Arabaya bindiğimizde ikimiz de sokakları izliyorduk. Aklımıza kazıyorduk sanki her yeri. Bir gün geri döneceğimizi içten içe hissediyordum, umuyordum. Bu son görüşümüz değildi burayı. Havaalanına yaklaştığımızda o mide bulantısı ve heyecan bedenimi ele geçirmişti. Buna hazırsın dedim kendime. Yeni güzel bir hayata hazırım. Hazırız.
Yeter teyze ve Osman abiyle vedalaşmıştık. Yine ağlamalı ve duygusal bir zaman olduğu için oraları geçiyorum, bir daha ağlamak hoş olmaz. Yusuf tüm uçak yolculuğu boyunca bizi neşelendirmeye çalışmıştı. Daha önce dinlediğimiz hikayeleri anlatsa da biraz işe yaradı denebilirdi. Tabii "İstanbul Havaalanı'na iniş yapmak üzereyiz." anonsuna kadar. Eskiden bunu duymak çok hoş olurdu. Ailemi görmek için olduğu ve sonradan geri döneceğimi bilirdim ama şimdi o his yoktu ve bu fazlasıyla acıtıyordu.
Uçaktan inmiş o sıkıcı ve gergin bavul bekleme işlemini gerçekleştirirken umudum yok gibi hissetmiştim. Etrafa bakıp duruyordum, çok yabancı geliyordu her yer, farklıydı. Buraya ait değilmişim gibi bir his vardı içimde ve bu yüzden etrafa bakıp alışmaya çalışıyordum ama bu durumu daha da gerici bir hale sokuyordu. İnatla etrafa bakmaya devam ederken dört tane insan bakış açıma girdi. Ağzım bir karış açık bir şekilde onlara bakıyordum. Melike bir şey olduğunu anladığı an baktığım yere baktı ve o da bir anda aynı duruma geçti. "Hadi canım!"
"Şaka falan herhalde değil mi?" Kafamı zar zor hayır diye sallayabilmiştim. İkimizde kitlenmiştik. İstanbul bu kadar erken beklemezdim.
Bạn đang đọc truyện trên: TruyenTop.Vip