2
Melike bana bakıyor ben ona bakıyordum. Donakalmıştık, karşımızda gördüğümüz bu dört çocuk gerçek olamazdı. Kader bu kadar cömert davranmazdı bize. "G-gitmeliyiz! Yanlarına gidelim!"
Melike fısıldarken bağırmıştı. Farkındaydım, şu an hiçbir şey yapmazsak hayatımızın şansını göz göre göre bırakmış olurduk. Eminim iki saniye sonra pişman olacaktık ama o an bunu düşünmemiştim. Tek düşüncem ne kadar güzel ve gerçek olduklarıydı. "Emir!"
Yaptığım şeyle hemen Melike'nin koluna yapıştım. "Ulu orta feels geçirmek yok. Ben seni tutacağım sen de beni. Rezil olamayız şu an." Melike'nin dediğiyle kafamı salladım. Çünkü şu an kolunu sıkmasaydım bayılır kalırdım.
"Bize bakıyorlar!" Melike gözlerini devirdi ve kolumu çok daha fazla sıktı.
"Çünkü bağırdın salak!" Kaşlarımı çattım.
"Bağırmasaydım da gitselerdi değil mi? En azından baktılar demek ki adı gerçekten Emir."
Melike yüzündeki o şaşkın ifade ile bize doğru gelen hayallerimizin kahramanlarına bakıyordu. "Sıçtık."
Kulağına eğildim ve fısıldayarak "Sakin ol Emir'i fethedersek herkesi ederiz." dedim. Kafasını sallayarak beni onayladı. Aklındakini anlayabiliyordum. Emir'i mest etme programı aktif!
"Adımı nereden biliyorsunuz?" Deniz'in yanında durmuş Emir bize kaşları çatık bakıyordu. Bize öyle bakma çocuk, sen ponçik minnoş çocuğun tekisin. Bu kaşlar hiç yakışmadı sana.
"Biz hepinizin ismini biliyoruz. Sen Burak, sen Can." Melike söze girdiğinde kalbim fırlayacak gibi atıyordu. Deniz şu an tam karşımdaydı. Bakın tekrar ediyorum tam karşımda, hayallerimdekinden bile güzel bir şekilde.
"Ve Deniz." Fark etmeden söylediğim şeyle Melike koluma tırnaklarını geçirdi. Ufak bir çığlık attım. "Ağzının suyu aktı resmen, toparlan!" Kulağıma fısıldadı.
"Adlarımızı nereden biliyorsunuz?" Deniz kaşlarını çatmış bize bakıyordu. Gamzelerini göstersene be adam! Melike ile tek yaptığımız kolumuzu sıkıp birbirimize şimdi sıçtık bakışı atmaktı.
"Bardan mı tanıyorsunuz?" Burak konuştuğunda Melike ile aynı anda nefesimizi verdik.
"Tabii ki oradan tanıyoruz."
"Evet, evet oradan. Bardan."
Ucuz yırtmıştık. Burak sonunda bir işe yaradın oğlum.
"Ama biz çoğu kişiyi tanırız oradan, size hiç rastlamamıştım." Burak... Söylediğim her şeyi geri alıyorum senden gerizekalı çocuk seni. "Tabii herkesi tanırsın! Dişi sinekle bile flörtleştiği için arkadaş." Melike'nin kolunu bu sefer ben sıkmıştım. Haklıydı ama duyarlarsa hiç hoş olmazdı.
"Bir şey mi dediniz?" Can konuştuğunda yine donma evresine girivermiştik ki arkadan bir ses duyuldu.
"Aaaa bunlar sizin kitap k-" Yusuf'a aynı anda dirsek geçirdiğimizde o klasik çığlığını attı. "Şu an hiç sırası değil Yusuf."
"Sen git bavulları al. Hadi canım." Melike Yusuf'un sırtına sertçe vurarak söyledi.
"Ama-" Gözlerimizle "Git artık!" dediğimizde oflayarak uzaklaştı. Yusuf uzaklaştığında en masum gülümsemelerimizden birini yaptık. Bu ailemizde bile işe yarardı yani kesinlikle şirindik. Emir'in dudağını bükerek bize bakması da kanıtıydı.
"En son bir şey demiştiniz. Arkadaşınız gelmeden önce." Can özellikle arkadaşınız kısmına vurgu yapınca Melike'nin kulağına "Kıskandı." dedim. O da "Asi maymun." dediğinde gülmemek için çok çabalamam gerekmişti.
"Bak yine bir şey dediniz." Bir kere de anlama her şeyi Can.
"Şey dedik biz şey... eee"
"Biz yurtdışındaydık da o yüzden görmemişsinizdir bizi barda çok. Yeni geldik." Durumu son anda kurtarmayı başarmıştık. Melike de yalanıma destek olup devam ettirdi.
"Evet, evet. Biz Larry dövmesi yaptırmaya gidiyorduk sonra barı gördük. Bir bakalım dedik falan öyle yani." Emir Burak ve Yusuf'un konuşmalarını gizlice dinlerken bir anda bize baktı. Bir dakika ne? Yusuf neden Burak ile konuşuyordu, biz onu bavulları almaya yollamıştık. Çocuğun kafasını kurcalıyor!
"Bir dakika siz Larrie misiniz?" Emir'in dediğiyle Deniz gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.
"Nehir kolunu göster!"
Yaptırdığımız dövmeleri göstermek için kolumuzu çekmiştik ki kollarımıza sapladığımız tırnak izleri ortaya çıktı. "Hay bu ne Nehir! Kolumu mahvetmişsin çocuk!" Ağzımı sahte bir şaşkınlıkla açıp ona baktım.
"Asıl sen benim kolumu mahvetmişsin! Şuna bak!" Kolumdaki tırnak izlerini gösterdim.
"Kızlar sakin." Deniz o mükemmel ipeksi tatlı sesiyle konuştuğunda bayılabilirdim. Belki de bayılmışımdır. Bayıldım mı? Melike koluma cimdik attığında küçük bir çığlık atıp bir adım yana kaçtım. Bana gözleriyle "kendine gel." dediğinde oflayarak kafamı salladım.
"Evet işte bak Emir." Kollarımızda bol bol dövme vardı. Melike'nin annesini ikna etmek biraz zor olmuş olsa da bir şekilde halletmiştik ve aslında hepsi Viyana'da yapılmıştı. Ama bunu bilmelerine gerek yok.
Benim kolumda "Something Great" şarkısının "I want you here with me, like how i Picture it." yazıyordu. Melike'nin kolunda ise "Is it too much to ask for something great." yazıyordu. Şarkıları ve sözlerini iki ay kafa patlatıp seçmiştik. Sonra Melike'nin kolunun yukarısında Harry'nin gemi dövmesine benzer bir dövme vardı. Benim kolumun yukarısında ise "Things i can't" yazıyordu. İkimizin de sağ bileğinde "28" dövmesi vardı. Melike'nin ayrıca omzuna yakın bir yerde "Malik" yazısı vardı. "Hazza ve Boobear" yazıyordu ayak bileğinde. Yaptırırken gülme krizine girdiği için biraz bozuk olan "Untaka puntas" dövmesi var. Bir de kutsal "Oops Hi" dövmeleri vardı. Ne derler bilirsiniz dövme bağımlılıktır. Evet canlı kanıtı da tam karşımda. Larry dışında ikimizin de bir tane dövmesi vardı. Benimkinde "Okyanus gözlü" yazıyordu. Melike'ninkinde ise "İtiraf et." yazıyordu. Çok özellerdi bizim için. Anlamını belki bir gün öğrenirsiniz.
Emir hayranlıkla kollarımıza bakıyordu. "Siz gerçekten Larrie'siniz!"
Deniz gözlerini devirdi "Birdiler üç oldular." dedi. Seni yerim ben! Emir'le tam bir konuşma başlatmak üzereydik ki araya Can girdi. "Kızlar gerçekten çok memnun olduk ama bizim yetişmemiz gereken bir yer var. Bara bekleriz kesinlikle."
Melike'nin üzüldüğünü yüzünden anlayabiliyordum. Saklamaya çalışıyordu. "Yusuf Burak'ı rahat bırak! Çocuğun aklını karıştıracaksın!" Melike sinirini Yusuf'tan çıkartarak rahatlamaya çalışmıştı.
"Melike?"
"Efendim?" Gergin gözükmemeye çalışıyordum ama gergindim. Gidiyorlardı bildiğin lan!
"Seni germek istemem ama barın adını bilmiyorum ve bildiğin gidiyorlar!" Sona doğru neler olduğunu ben de yeni yeni fark ettiğim için bağırmış olabilirdim. Hızla bana döndü. "Yazar sensin bir şeyler yapsana!"
"Ben nereden bilebilirim!"
"Bul işte!"
"Şey barın adı Kurşun muydu?" Melike ile doğru olması için yalvararak bakıyorduk. Burak Yusuf'un yanından ayrılarak bize döndü "Evet."
Hay ananı... "Dünyayı kontrol edebiliyor muyum sence Melike!" Melike gülme krizine girmişti ama ben ciddi ciddi söylemiştim. Nasıl her şey aynı olabilirdi? Bu sefer ben Melike'yi çimdikledim. Gülmesini benim çimdiklerim yüzünden durdurmak zorunda kaldığında derin bir nefes aldı ve "Lütfen iki saniye sonra bayılma." dedi. Anlamayarak kaşlarımı çattım.
"Şey aslında Nehir seçmeler için bir yer arıyordu. Bara geldiğimizde bateristinizin olmadığını gördük ve söylemem gerek Nehir harika bateri çalar."
Şu an Melike'ye "Ne yapıyorsun?" diyecek halde bile değildim. Kalp krizi geçirmemem için Yusuf'u bana doğru itti. "Tut şu salağı, bayılacak yoksa."
Yusuf koluma girdiğinde ölecek gibi hissediyordum. Şu an mutluluktan ölebilirdim. Deniz tüm saçma sapan konuşma içerisinde ilk defa bu kadar ilgiliydi. "Nehir çalarken kendinden geçer hatta çoğu zaman ona seslendiğimi duymazdı ve kavga çıkardı evde. Bir de hiç durmadan çalar. Bir kere başladı mı durduramazsınız. Bateriye tapar da denebilir aslında. Onu çalarken bir kere izlerseniz ne dediğimi çok iyi anlarsınız."
Melike'yi lime lime edeceğim. Hele bir eve gidelim. Deniz Melike'nin anlattıklarını dinleyip kafasını bana çevirdi. Ben o an ayakta durmaya çalışan bir ceylana benziyordum. Yusuf beni omzumdan yakaladı ve düz tuttu. Deniz beni baştan aşağıya süzdüğünde gün içerisinde kim bilir kaçıncı defa ölecek gibi hissetmiştim. O masmavi gözleriyle süzdü beni. İdrak edemiyorum.
"Bize gelenlerin hepsi tecrübe sahibi olmayan insanlar. Hepsi çalıyor desinler diye çalıyor gibi. Eğer arkadaşının anlattığı gibi çalıyorsan kesinlikle dinlemek isteriz." Emir Deniz'in yanından hemen kafasını sallamıştı. Melike bana beklentiyle bakıyordu. Bir saniye cevap mı vermem lazım? Oh evet, evet! Tamam. "T-tamam. O-olur."
"Güzel." Bir saniye o... O, o muhteşem gülümseme mi? Bir saniye gamze gördüm. Tanrım gamzelerini gördüm! Yüzümde aptal bir sırıtış vardı ve ölmek üzereydim. Evet, evet yine. Melike kolumu yakaladı ve beni kendine çekti. Zaten lastik gibi bir şey olmuştum. Nereye çekseler giderdim şu an. "Eğer feels geçirirsen çok fena yaparım seni Nehir!" Melike hakkında bir bilgi; bazen aşırı korkunç olabiliyor. Sesli bir şekilde yutkunarak kafamı salladım. Melike kafasını bir anda yanıma çevirdi. Sanki Zayn'i görmüş gibi davranıyordu. Ohh! Hayır, hayır. "Pitbull mu?" Melike hakkında ikinci bir bilgi; ruh hali hızlı tren gibidir.
Kafasını hızlıca salladı. "L-leo'ya benziyor." Pöf bana diyene bak. Şu an çıldırmak üzere. Kafamı çevirdim ve baktığı yere baktım. "Melike bu Leo'nun aynısı resmen."
Melike'yi kollarından tuttum ve ileri doğru ittim. "Git ve sev onu Melike! Koş!"
Melike çantasını Yusuf'a atıp köpeğin yanına koştu.
Köpek zaten Melike'yi görünce hemen üzerine atlamıştı. Melike hakkında üçüncü bir bilgi; ailesinden sonra en sevdiği şey hayvanlar. Deniz daha önceden Can'ın olduğu tarafa döndüğünde onu orada bulamadı. "Can nerede?" Sinirle karışık söylemişti. Parmağımla köpekle çıldıran Melike'nin yanını gösterdim.
Burak elini ağzına kapatıp başını onaylamaz bir şekilde salladı. "Bir de pitbull. Can'ı bir saatten kısa sürede o köpekten hayatta kurtaramayız. Ne yapacağız?"
Deniz elini burun kemerine koydu. Sinirlendiğinde yaptığı bir şeydi bu. Nereden biliyorsun diye sormayın çok karışık. "Bilmiyorum ama biraz daha gecikirsek çıldıracağım."
Emir Deniz'in elini çekti ve kulağına bir şeyler fısıldadı. Şu an ne dediğini bilmek için ölebilirdim. Deniz tek kaşını kaldırarak Emir'e baktığında Emir heyecanla kafasını salladı. "Peki." Sondaki harfi uzatarak söylemişti. "Şey düşündük ki sonuçta uçaktan indik, neden geciktiniz derlerse bol bol bahanemiz var. Anladığım kadarıyla uzun süre buradayız. Yani bir yere oturup kahve içsek mi?"
Yusuf'a döndüm. Telefonuna bakıp bakıp gülüyordu. Koluna girip tüm ağırlığımı üzerine verdim. Başta sendeledi ama sonra telefonunu bırakıp beni tutmak zorunda kaldı. "T-tabi." Deniz'in gülmemek için dudağını ısırdığını görünce kendimi tamamen bırakacaktım ki Melike'nin yakıcı bakışları beni esir aldı.
Aynen şöyle diyorlardı. "Eğer hemen kendine gelmezsen ölürsün. Nokta."
Yusuf'tan güç alarak ayağa kalktım. Dik durmaya çalışarak ona karşılık "O zaman yardım et çocuk!" dedim. Bana köpeği ve Can'ı gözleriyle işaret etti.
Kaşlarımı çattım. "O iş bende." Göz kırpma. Oflayarak köpeği son kez sevip yanımıza doğru yürümeye başladı. Can'ın yüzünde hem "Köpek bana kaldı." İfadesi hem de Neden gittin ki şimdi?" ifadesi vardı. Şapşal çocuk yav!
"Eee böyle ayakta mı duracağız? Otursanıza." Emir ne zaman geldiğimizi bilmediğim havaalanındaki kafedeki masayı gösterdi. Melike bana kaşlarını çatarak bakıyordu. Beni masanın en köşesine Deniz'in karşısına attığında "Hain!" bakışımı yolladım. Yusuf Melike ile benim aramızdaydı. Melike kendini tamamen Yusuf'a bırakmıştı ve mal mal konuşmaya vermişlerdi kendilerini. Deniz'in yanında Emir, Emir'in yanında da Melike yanından ayrıldıktan iki saniye sonra yanımıza gelen Can oturuyordu. Yani Melike ve Can karşılıklı oturuyordu. İntikam. Burak ise masanın baş köşesindeydi. Hem Emir'i üzmesin hem de Yusuf'un zehrine maruz kalmasın diye tam olması gereken yerdeydi.
Garson sipariş almaya geldiğinde herkes kahve söylemişti. Melike ve Yusuf'un anlamsız konuşması dışında kimse konuşmuyordu. Tabii bir de Can Melike ve Yusuf'a kaşlarını çatarak bakıyordu. Emir Deniz'in koluna vurduğunda başını kaldırdı ve ... Düşünemiyorum bile. Göz göze geldik. İlk göz göze gelmemiz! Fazla mı abarttım? Çok güzel gözlerin var meleğim. Masmavi gözlerin. O mükemmel mavinin en güzel tonu olan gözlerin. O gözlere kaç şarkı sözü, kaç kitap, kaç şiir yazdım bir bilsen. Tanrım nasıl hayal ettiğimden bile güzel olabilirler. Nasıl yüz şekline kadar her şeyin aynı olabilir çocuk? Yüzündeki çıkık elmacık kemikleri, çok az uzamış olan sakalları, dudakları... Ahh tanrım dudakları. Dudakları aralanmıştı. Bir şey söyleyecek. Konsantre ol. Odaklansana!
"Evet Nehir, bize biraz bateri kariyerinden bahsetsene?"
Dudakların oynamasına odaklanmamalıydın. Lanet olsun. Düşünme, kahve bardağına odaklan. Evet, evet kahve bardağı işe yarayabilir. Ellerimi kahve bardağının etrafına sardım ve parmağımı bardağın kenarında gezdirmeye başladım. O dışında her nereye baksam konuşurken saçmalama olasılığım o kadar azdı. Odaklanmama birkaç saniye daha kazandırsın diye öksürdüm ve derin bir nefes aldım.
"Şey, emm..." Tanrım ellerim titriyor, kendine gel! Biri ayağıma dokunduğunda biraz hızlı bir şekilde kafamı kaldırdım. Tanrım o Deniz'in ayağı mıydı? Bana gülerek baktı. Bu hiç işe yaramıyor ama Deniz! Kafasını salladığında bana cesaret vermek istediğini düşünmeye başlamıştım. Sakinleşmem fazlasıyla zordu ama denemem gerekiyordu. Kafamı tekrar kahve bardağına çevirdim. Aslında tek odaklandığım şey ayakkabıma değen ayakkabısıydı. Derin bir nefes aldım. "Ben on üç yaşından beri bateri çalıyorum aslında. Y-yani on iki yıl oldu." Durdum çünkü bu zor tamam mı? Gözlerimi fazla kırpıyorum. Neden? Sinirlenmiyorum sakinim. Kahve bardağının kenarıyla oynamaya geri dön. "Şey birkaç kere barlarda çalmıştım lisede. Sonra da zaten Viyana da konservatuar okudum bateri üzerine. Okulun grubunda çalıyordum ve yine bir barda ek iş olarak çalıyordum." Başımı kaldırdığımda o gözleri içi parlayan bir şekilde görmek kalbime iyi gelmemişti. Gözümü biraz aşağıya kaydırdığımda gülümseyen ve o gözüken gamzeleri beni mest etti. Gözlerimi kırpıştırdım ve yüzüme bir gülümseme yerleştirdim. Kendiliğinden oluvermişti. O gülümsemeyi karşılıksız bıraksaydım çarpılabilirdim. Başımı tekrar eğdim. Adamın yüzüne en fazla otuz saniye bakabiliyorum. Hayalini kurarken bile bakamıyordum, gerçeği on kat daha zor oluyor.
Ellerini göğsünde birleştirdi ve geriye yaslandı sandalyede. Ayakları bana daha da yakınlaşmıştı. Kaşlarım benden habersiz havalanmıştılar ve yüzümde garip bir gülümseme vardı. "Ben beğendim. Başvuran herkesten daha deneyimlisin, yetenekli olduğun da arkadaşının-"
"Melike." Deniz gülümseyerek devam etti. "Melike'nin de dediğine göre baya seviyorsun bateriyi. Bence kesinlikle çalmayı denemelisin." Ayağımı ileriye ittim ve ayağına baskı yaptım. "Ç-çok isterim." Kafamı kahve bardağından kaldırdım ve kahve bardağını kafama diktim. Hayır, hayır sıcak değildi. Yanmadım (!).
Kafamı Melike'ye çevirdiğimde Can'la birbirlerine öldürecekmiş gibi baktıklarını fark ettim. Ne oldu iki saniyede bunlara? Melike ne bakıyorsun gibi kafasını salladı. Melike neden? Can Deniz'e bakmak için biraz öne eğildi. Sonuç olarak Melike'ye de yaklaşmıştı. "Kalkıyor muyuz Deniz?"
Can doğrulurken Yusuf'a son bir bakış attı ve ayaklandılar. "Kalkalım, bahane üretecek zamanımızı geçiyoruz."
Minik de olsa bir kıkırdama bıraktım. Bana bakarak deri ceketini giydiğinde boğuluyordum. Masadaki sulardan birini aldım ve birkaç yudum içtim. Pek yardım etmemişti ama olsun. Can atarlı bir şekilde montunu düzelttiğinde gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.
"O zaman bu akşam sekizde bar sizin için uygun mu?" Masaya eğilerek sormuştu. Şu an elimi parçalayacak kadar sıkıyor ve kızarmamaya çalışıyordum. Konuşamayıp başımı salladım. "Güzel. Görüşürüz o zaman." Tekrar kafamı salladım. Çapkın gülüşünü yaptı ve Can ile dışarıya ilerlediler.
"Kızlar tanıştığımıza çok memnun oldum. Bara geldiğinizde milyonlarca saat Larry konuşmak benim için büyük bir zevk olur." Melike ile güldük.
"Tabii ki! Bayıla bayıla yaparız." Emir gülerek bize bakmıştı ama sonra Burak'a döndü ve yüzü düştü. Kafasına vurduğunda Burak kafasını hızla kaldırmıştı. "Ya Emir yanlışlıkla göndere bastım. Şu an mükemmel bir randevum gitti." Yüzüne yerleştirdiği sahte gülüşle konuştu Emir. "Hak etmişsindir sen. Oh canıma değsin!" Burak kaşlarını çattı ve o da masadan kalktı.
"Yusuf, kardeşim tanıştığımıza çok memnun oldum. Bana taktik vermeye devam etmelisin. Görüşürüz hanımlar." Emir bize ileriden el sallamıştı. Burak da ona yetişmişti. Yürürken bile kavga ediyorlardı.
Görüş alanımızdan çıktıklarında Melike ile bir anlığına göz göze geldik ve ardından "Hassiktir!" diye bir ses yükseldi ikimizden de aynı anda.
"Gerçekten! Bak gerçekten onlardı! Farkındasın değil mi?"
"Kafayı yemek üzereydim! Nasıl olabilir bu?"
"Bildiğin tıpa tıp aynılardı!"
"Çıldıracağım!"
Bir anda yine aynı anda Yusuf'a vurduk. "Ne diye Burak'a tavlama dersi veriyorsun sen?" Melike konuştuğunda ben devam ettim.
"Sana ne lan! Çocuğun kafasını neden bozuyorsun sen!"
İkimiz de ellerini itti ve ayağa kalktı. "Arkadaş ediniyorum, ne yapabilirim?"
Melike ile birbirimize "Bu çocuk ne ara böyle oldu?" bakışı attık.
"Eve gitmeliyiz yoksa bizi öldürecekler biliyorsunuz değil mi?" Yine aynı anda alanımıza vurmuştuk.
"Her şeyi aynı anda yapmayı kesin, bu korkutucu!" Yine birbirimize bakarak o şeytani bakışı attık.
"Hala burada durmuş konuşuyorsun Yusuf! Bizi daha eve bırakacaksın, daha hazırlanacağız."
"Daha bara gideceğiz." Her şeyi yeni idrak etmenin verdiği enerji ile "Bu akşam bara gideceğiz!" diye bağırdığımızda pek hoş şeyler olmamıştı.
Bạn đang đọc truyện trên: TruyenTop.Vip