3
"Sizin sesinizin ayarına sıçayım ben!" Yusuf güvenlikler yüzünden kırışan gömleğini düzelterek söylendi. Saçı bozulmuştu beyfendinin. "Hayır bir de yetmezmiş gibi adamlara kafa tuttunuz! Manyak mısınız siz?"
"Sanki bizi yıllardır tanımıyorsun Yusuf!" Diye karşılık verdim.
"Heyecanlanınca çıldırıyoruz, biliyorsun bunu!" Melike de üzerini düzeltirken Yusuf'a laf atmıştı. Hala inanamıyordum bu olan şeylere. Sanki her şey bir rüyaymış ve biz her an uyanabilirmişiz gibi geliyordu. Bunun korkusu ile her iki saniyede bir kendime çimdik atıyordum. Yusuf'la kavgaya girmiş Melike'ye döndüm. "Melike?"
"Efendim!" Bir anda bağırınca Yusuf'la korkudan sıçramıştık.
"Abi neden sürekli bağırıyorsunuz?" Yusuf kulaklarını kapatarak isyan edince Melike onun karnına vurdu. "Bir de üzerine şiddet görüyorum! Ben neden sizinle arkadaşım bana hatırlatır mısınız?" Melike tekrardan vurmak için hazırlanırken onu tuttum.
"Tamam, sakin ol Melike." Neden sinirlendiğini ve sinirini her zamanki gibi Yusuf'tan çıkarttığını biliyordum. Bu yüzden bir an önce eve gitmeliydik ki Melike ailesini görüp sakinleyebilsin. Hanife Abla'yı işe katma zamanı gelmişti.
"Yusuf taksi çağır da eve gidelim artık. Melike sen de sakin olmaya çalış. Ben de sakin olmaya çalışacağım. Kolum senindir. Al kullan ama bağırmak ve Yusuf'a vurmak yok. Anlaşıldı mı?" Melike usulca kafasını sallamıştı çünkü az önceki ölmek üzere olan halimden eser yoktu. Sonuçta Melike delirdiğinde benim sorumluluk sahibi birine dönüşmem gerekiyordu. Genelde bu tam tersi olsa da şimdi bir şekilde bunu başarmıştım. Nasıl olduğu hakkında benim de bir fikrim yok o yüzden sormazsanız sevinirim.
Beş dakika sonra bir taksi geldiğinde Yusuf bavulları bagaja yerleştirirken içinden büyük ihtimalle Can'a söven Melike'yi arka kapıyı açıp içeri ittim. Ben de hemen yanına oturdum. Yusuf öne geçti ve her zamanki gibi taksici abi ile konuşmaya başladı. "Abi bu ülkenin durumu ne olacak böyle ya!" Adam önce bir Yusuf'u süzdü o an kesin arabadan atılacağız diye düşünmüştüm ki adam bir anda konuya girdi. "Aynen yav yiğidim, ne olacak bu hal!" Onlar derin bir siyaset konuşmasına girerken Melike Yusuf'a saldırmamak için zor tutuyordu. Kaç kere demiştik şu çocuğa her gördüğünle araba ve siyaset konuşma diye. Melike tüm yol boyunca koluma işgence etmişti, bir de Yusuf'un saçma sapan konuşmalarını dinlemiştim. Melike "itiraf et" dövmesini okşuyordu. Kolumu parçalayan eline aldırış etmeden sarıldım ona. "Kıyamam ben sana."
"Salak çocuk! Gösteririm ben ona ilerleyen zamanlarda. Salak!" Aslında bizi tanımadıklarını düşünürsek Can'ın bu tepkiyi vermesi çok normaldi. Ama Deniz aynısını yapsaydı kesinlikle ağlamaktan ölme ihtimalim olduğu için Melike'ye yüzde bin beş yüz hak veriyordum. Şundan emindim ki ben, öğrendiği an Emir ve en başta Melike bunun hesabını Can'a bayağı fazla ödetecektik.
Araba Melike'nin ablasının evinde durduğunda biz Melike ile arabadan indik. "Yusuf sen bizim eve git. Merak etmesinler Sami Abi de var zaten içeride hiç bulaşma sen. Bir şeyler uydurursun."
Melike en son dayanamayıp Yusuf tam camı kapatırken bir tane geçirmişti kafasına. "Herkesle siyaset yapma gerizekalı!" Melike apartmana doğru ilerlerken Yusuf'a son kez görüşürüz diyip yanına gittim. "Dayanamadın değil mi?"
Kapının açılmasını beklerken sormuştum. "Kaç kere söyledik hala aynı şeyi yapıyor ben ne yapayım?" Tabii dercesine kafamı salladım.
Kapının açılma sesiyle dördüncü kata doğru çıkmaya başladık. "Yıllarca çıktım bu merdivenleri hala alışamadım lan! Bir tane asansör koyamadılar şu apartmana!" Gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Gülseydim Melike beni merdivenden aşağıya itebilirdi. Kapıyı çaldığımızda bir an garip bir sessizlik oluşmuştu. Hanife abla yani Melike'nin ablası İstanbul'a geldiğimizi biliyordu ama onlara uğrayacağımızı söylememiştik. Bu yüzden sürpriz olacaktı. Kapı açıldığında şok olmuş bir şekilde bir bana bir Melike'ye bakmasının sebebi de buydu işte.
Melike'yi bir anda kendine çekip sarıldığında Melike'nin boğulduğuna emindim. Ablasını zar zor ittiğinde bu sefer bana sıra gelmişti. Aynı karşılamayı ben de yaşadıktan sonra içeri girdik. "Eniştem yok mu?" dedi Melike.
"Yok onun işi uzadı geç gelecek." Hanife abla Melike'nin üzüntüsünü fark etmişti ama konuyu hemen açıp keyfimizi kaçırmak istemediğini anlamıştım.
"Zeynep hala gelmedi mi?" Şu an en çok istediğim ikinci şey Zeynep'i görmekti ve Melike'ye iyi geleceğinden de emindim.
"Okulda o kuzum, beşte anca gelir." Dudaklarımı büküp koltukta geriye yaslandım. Melike kafasını iki yana sallayarak güldü.
"Ben hemen çay yapıyorum ve itiraz etmeden gıybetin dibine vurarak bir demliği bitiriyoruz?" Bunun bir soru değil de emir olduğunu ikimiz de bildiğimiz için kafamızı salladık. Yardım için mutfağa gittiğimizde "Get out of my kitchen!" diyerek bizi kovmuştu. Biz de şu anda salonda sakin kalmaya çalışıyorduk. Dudaklarımla oynuyordum belki stresime yardım eder diye ama pek bir etkisi olmamıştı. Melike ise telefonundan ameliyat videoları izliyordu. Ben görmeye dayanamadığım için ondan baya uzakta duruyordum. "Şu özelliğine hala alışamadım Melike." Elindeki telefonu göstererek dedim.
"Beni rahatlatıyor tamam mı? Sen dua et 'Doktorlar' açmadım." Melike hayatı boyunca en az on kere "Doktorlar" dizisini bitirmişti. Son dördü de beraber Viyana'da bitirdiğimizi düşünürsek bir "Doktorlar" maratonuna daha katlanamazdım. "Tamam, tamam demedim bir şey."
Hanife Abla elinde içinde ekler ve poğaça olan tabaklarla yanımıza geldi. "Ekler! Bugün daha iyi olamazdı derken." Hanife ablanın eklerleri bir şaheserdir.
Melike ekler tabağını eline alır almaz ağzına atmıştı. Stresli olduğu için kendini yemeğe veriyordu. "Melike yavaş ye lan! Boğulcan kalcan başımıza." Melike ablasına ağzı doluyken korkutucu bakışlarından birini attı.
"Ya abla burada sinirliyim diyorum, moralim bozuk diyorum, sen yardım etmen gerekirken laf atıyorsun." Hanife Abla gözlerini devirip bana döndü.
"Ne oldu bu salağa da böyle?" Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Şimdi şöyle oldu Hanife Abla hani hatırlarsın biz sana anlatıyorduk zamanında Can, Deniz, Burak, Emir diye." Kafasını salladı. "Eee, on yıl geçmedi mi bunların üstünden? Nereden aklınıza geldi durduk yere?"
"İşte durduk yere aklımıza gelmediler ablacım. Biz bildiğin havaalanında bunları gördük."
"Hadi lan oradan sizde! Ben de bir şey oldu sandım, ne diye dalga geçiyorsunuz?"
"Dalga geçmiyoruz abla. Gerçekten gördük."
Hanife Abla kaşlarını çattı, ikimizi bir süzdü sonra koltuktaki yastığı alıp bize fırlattı. "Çay var çay ne yapıyorsun ya!" Melike söylenince bir tane daha attı.
"Lan ben sizin! Gerizekalılar ne işiniz var lan o zaman burada!" Hanife Abla yıllarca onlarla tanıştığımız senaryoları dinlemişti ve onları en az bizim kadar iyi biliyordu. Bizim onlara fazla bağlı olduğumuzun da fazlasıyla farkındaydı. Viyana'da bile sürekli bize "Buldunuz mu?" diye mesaj atıyordu. Yani verdiği tepki çok normaldi.
"Ya abla bir dur!"
"Siz onları görüp de hiçbir şey yapmadan bön bön baktıysanız duramam ben! Ben yıllarca boşuna mı sizi dinledim!" Haklıydı.
"Hanife Abla konuştuk, konuştuk!" Durdu. Sonra gülümsemeye başladı. Yanımıza ilerleyip Melike'yi köşeye itip aramıza oturdu. Melike sinirli bir şekilde bakarken o bize anlatmamız için bakıyordu. "Anlatsanıza! Aaa nasıl etkilendiyseniz algılamanız gitmiş."
Melike hemen konuşmaya başladı. "Şimdi biz bavul alırken bunları gördük ve tamamen kalakaldık. Yani abla bildiğin karşımızdalardı ya! Tam önümüzdelerdi. Sonra Nehir 'Emir' diye bağırdı. Bize baktıklarında ölüyorduk çünkü gerçekten isimleri oymuş. Sonra yanlarına gittik. Hepsinin adlarını söyleyince kalakaldılar."
Hanife Abla kahkaha atınca herkes gülmüştü, Melike'nin kahkahasının bitmesini bekledik ve sonra devam etti. "Ama ben içimden şey diyorum 'Sadece adlarını bildiğimizi sanıyorlar.' Gülmemek ve düşüp bayılmamak için Nehir'le kollarımızı sıkıyorduk o arada." Kolumu açıp gösterdiğimde Hanife Abla ikimizin de kafasına geçirdi.
"Salaklar."
"Sonra işte bizi nereden tanıyorsunuz falan dediler. Biz de bardan diye yalan attık. İnandılar tabii. Sonra baktık gidiyorlar. Her şey Can'nın başının altından çıktı Asi Maymun!"
"Demek sen bu yüzden böyle sinirlisin!" Hanife Abla yine bir kahkaha patlatmıştı.
"Üzerine gitme Hanife Abla ya çok üzüldü kız."
"Kızım sizi tanımadıklarını biliyorsunuz değil mi? Ne yapsalardı üzerinize atlayıp sarılmalarını mı bekliyordunuz?" Haklı bir noktaydı tabii.
"Ya hayır ama onları böyle samimiyetsiz görmek çok kötü oldu ya."
"Evet Emir bile mesafeliydi. Gerçi o bizim mal Yusuf'un Burak ile kız muhabbeti yapmasından dolayıydı ama olsun!"
"Dövecektik onu oracıkta da zor tuttuk kendimizi." Melike ile aynı anda markette ağlayan çocuğa bakan anne bakışı attık.
"Tamam, tamam uzatmayın devam edin."
"Tamam devam ediyorum. Sonra tabii bunlar gidiyor dedim bir şey lazım bize. Bunu" Beni göstererek konuştu. "Yusuf'a attım yoksa kolumda bayılacaktı. Bir anda dedim ki 'Nehir bateri çalıyor!'"
"Aslı demeliydi gitti Nehir dedi."
"Neden Aslı demeliydi ki?" Melike gülme krizine girdiğinde yüzüm kızarmıştı.
"Ya bu Viyana'dan beri herkese kendini Aslı diye tanıtıyor. Önemli bir detaydı hikayede." Yastıklardan birini çekip koltuğa sokuldum iyice. Hanife Abla gülerken Melike devam etti.
"İşte bu yanda ölüyor tabii. Yusuf bunu dik tutmaya çalışıyor o anda. Bir komikler!" Elimdeki yastığı Melike'ye attım.
"Tamam tamam sustum. Neyse sonra Deniz bunu süzdü. O an Nehir ölüyor tabii."
"Ben ne yapabilirim adam benim için en üst seviye. O gözler üzerimdeyken nasıl yaşayabilirim!"
"Drama queen misin sen bu ne tiripler?" Dudağımı bükerek Hanife Abla'ya baktım.
"Ama öyle." O gülerken Melike devam etti.
"Sona ben bunu bir övdüm bir övdüm Deniz'in bir dikkati çekildi inanamazsın."
Melike'nin kurduğu cümleyle anlamayarak ona baktım. "Dikkati çekilmek ne be? Dikkatini çekti denir ona."
"Gerçekten buna mı takıldın?" Kaşlarımı çatıp kafamı salladım.
"Sözelciyim kızım ben takılıyor kafama." Eliyle beni durdurdu.
"Sözelciymiş, matematik çözen sözelci mi olur?" Ağzımı açmıştım ki susturdu.
"Tamam kes! Devam ediyorum. Neyse işte sonra ben bir köpek gördüm. Of! Abla görmen lazım aynı Leo! Aynı! Kimse olmasa kaçırırdım!"
"Sonra seni parçalardı evet, güzel fikir." Kahkaha attığımızda tek gülmeyen Melike'ydi.
"Banane ne ya! Sonra ben köpeği sevmeye gittim. Baktım bu salak da geliyor."
"O salak Can oluyor." Hanife Abla gülerek kafasını salladı.
"Dalga geçmeyin kalbim kırık benim. Sonra benim köpekle nasıl konuştuğumu gördü kaçtı salak. Nehir sen anlat ben gerisini bilmiyorum. Köpekle meşguldüm."
"Tabii bu arkadaş köpeğe bakmaya gitti beni ateş hattında bırakıp. Ben zaten ayakta duramıyorum bir de Deniz ikide bir bakıyor. Sonra Deniz sinirlendi. Bu Can'ı köpekten asla ayıramayız falan dedi Burak. Sinirliydi ama ama baya tatlıydı." Kafama yastık atıldığında sinirle Melike'ye baktım.
"Geç artık."
Sinirle oflayarak devam ettim. "Tamam be! Sonra Emir Deniz'e bir şeyler söyledi falan. İkna etti bunu. Deniz'de gelin bir kafede oturalım konuşalım şu bateristlik işini dedi. Ben öleceğim acilen Melike desteğine ihtiyacım var ama bu arkadaş köpek seviyor."
"Benim de köpek sevgisine ihtiyacım vardı."
"Kavganızı bile özlemişim lan." Dedi Hanife Abla.
"Neyse sonra kafeye gittik. Ben bunu kaş göz hareketleriyle çağırdım geldi. Bunlar Yusuf'la öyle boş muhabbet yapıyorlar ki. İnanamazsın. Can köpürüyor tabii."
"İnadına yaptın değil mi şerefsiz?" Hanife Abla Melike'yi dürterken sordu. Melike o korkunç sırıtışını yapıp kafasını salladı. "Evet." Yine bir kahkaha attık.
"Sonra ben zar zor Deniz'e bakmadan konuşmaya çalıştım işte. Dedim bir şeyler. Tamam dedi. Gelin dedi. Bara dedi. Bu akşam dedi."
"Siz iki salak da tamam dediniz."
"Evet." Melike ile aynı anda konuştuk.
"Şimdi sizi bara çağırıyorlar."
"Hıhı."
"Gidiyorsunuz."
"Hıhı."
"Sen baterist Melike de menajer mi oluyor?"
"Hıhı."
"Waow! Gerçek olmayacak bir hayal desek."
"Ya Hanife Abla." , "Ya abla!" Aynı anda fazlasıyla yüksek sesli bir şekilde konuştuğumuzda güldü.
"Ne? Tamam hadi diyelim gittiniz. Sen gruba girdin. Ha bunu nasıl menajer diye satacaksınız?" İkimiz de inanamaz bir bakış atarken "AAA" dedik.
"Bu kız üniversite bitirdi. Uluslararası bir şirkette iki yıl çalıştı. Tabii ki de alacaklar." Sonunda Melike'ye bir öpücük göndererek gururlu anne pozuyla arkama yaslandım.
"Aman anca övün birbirinizi bir şey demiyorum ben." Melike ile çak yaptık ve Hanife Abla'ya sarıldık. "Biz mükemmeliz." Kahkaha attığımızda dış kapıdan anahtar sesi gelmişti.
"Zeynep mi geldi!?" Bir anda ayağa kalkıp kapıya ilerlemiştim.
"Zeynep geldi!" Zeynep kapıdan girince beni ve benim arkamdaki Melike'yi yani teyzesini görünce gözleri doldu.
Melike "Sarılsana!" diye bağırınca hemen Melike'ye koştu. Kıskanmadım. Sonuçta Melike'nin sevdiği dört çocuktan biriydi. Üçünün yiğenleri olduğunu düşünürsek baya seçiciydi. Ben gördüğüm her çocuğa tüm kalbimi verdiğim için normaldi. Melike'den sonra bana da sarılınca biraz fazla sıkmış olabilirdim.
"Çok hızlı büyüyor! Daha geçen gün sanki küçüklüğü."
"Bunu demesi gereken benken senin demen." Sırıtarak ona baktım. Bebekliğinden beri fazla tatlı olan yanaklarını sıktım. "Ya şu tipe bak! Fazla tatlı! Nasıl okuldaki tüm erkekler sana aşık değil çocuk?"
"Hoşt kırarım bacaklarını!" Hanife Abla'nın dediğiyle herkes gülmüştü. "Üniversite var daha var."
"Bak bize hala sapız." Kaşlarımı kaldırarak Melike'ye baktığımda kolumu cimcikledi. "Hey!"
"Çocuğun yanında!" Bir daha çimdiklemek için hamle yapmıştı ama kaçmıştım.
"Genç kız o lütfen." Zeynep'e bir daha sarıldım. Duygusallaştım galiba.
"LGS nasıl gidiyor kız?"
"Kötü."
"Aynı teyzesi." Bu sefer ben Melike'yi çimdiklemiştim.
"Senin LGS'sen gayet iyiydi." Bana dil çıkartarak salona ilerledi. Ben de onların arkasından ilerledim.
Zeynep üzerini değiştirmek için odasına gitmişti. Biz de bir tane daha çay koymuştuk. "Saat kaçta gideceğiz?"
"Bilmem ki saat kaç?" Melike telefona bakıp saati söyledi.
"Beşe geliyor. Bence sekiz gibi gitmeliyiz." Bu dediğimden sonra bir anda birbirimize baktık.
"Gitmemiz lazım!" Aynı anda biraz da bağırarak konuştuğumuz için Hanife Abla mutfaktan bağırdı.
"Nereye? Yemek yapacaktın Nehir!" Doğru böyle bir sözüm vardı.
"Abla sekizde orada olmalıyız bak üç saatimiz var. Ben daha yanımdakini sakinleştirmek için bir saat harcayacağım." Ona yastık fırlattığımda "E doğru!" demişti. Tabii ki de doğruydu.
"Daha barı bulmadık."
"Ne? Kızım nasıl gideceksiniz barın yerini bilmiyorsanız? Neden sormadınız?" Hanife Abla bize ümitsiz bakışlar atıyordu.
"Onları bardan tanıdığımızı söyledik. Ben de ismini salladım ve doğru çıktı." Açıklamama gözlerini devirerek cevap verdi.
"Konuşmuyorum."
Melike beni dürttü. "Hadi kalk! Gitmeliyiz."
"Zeynep! Görüşürüz kuzum! Yarın geliriz." Ayakkabılarımı giyerken içeriye doğru bağırıyordum.
"Görüşürüz teyzem!"
"Görüşürüz." Dedi bize el sallarken.
"Hadi bak her saniye detayı istiyorum. Yarına da rapor alacağım sizden." Asker selamı verdiğimizde gözlerini devirerek gülmüştü. Sarılıp ayrıldığımızda kusacak, her an bayılacak ve ölme ihtimali çok yüksek biri gibi hissediyordum.
"Yusuf eminim evde kaos yaratmamış ve bir şeyi başarmıştır." Melike'ye ümitsiz bir bakış attım.
"Pek ihtimal vermesem de umarım."
Bạn đang đọc truyện trên: TruyenTop.Vip